29 Temmuz 2013 Pazartesi

Bu gece bir film seyrettim.

Öyle hayatım değişti demeyeceğim tabii ki. Kim bilir belki değişir de, o ayrı. Saat olmuş 03:07, uyumuyor da yazıyorsam sebebi var, olmalı değil mi? DVD sepetimde (anılar denizinde, rüyalar aleminde, hatıralar dehlizinde der gibi mecazi bir şey yok hakiki bir sepetten bahsediyorum) bir sürü, onlarca film var. Özelliği şu, hepsi izlemediğim filmler, aralarından sadece birini daha önceden izledim. İzlemek kelimesini hiç sevmediğim halde neden yazıyorum bilmiyorum, silebilecekken neden silmiyorum onu da bilmiyorum. Seyrettim.

Bir öğlen yemeğinde, alakasız bir şey konuşulurken ve ben sıkıntıdan düşüncelere dalmışken, konuşulan bir şey aklıma bugünkü bu daha önceden seyrettiğim filmi getirdi. Öyle kült bir film değil, tatlı, kendi çapında hatrı sayılır bir romantik film. Nedense de hemen bir mesajla DVD'cimize bana bu filmi hazırlamasını söylemiştim o gün. O gün dediğim 5-6 hafta öncesinden beri de sepette duruyor. Ta ki bu gece, saat de üstelik gayet uyunası bir saat olmuşken, bir şey izlenecekse sevdiğim dizilerin seyretmediğim bölümleri hazırolda bekliyorken, canım film izlemek isteyene, onca izlenmemiş filmin arasında çok da sürprizli olmayan bu filmi seçene kadar.

Hayır seni meraklandırıp meraklandırıp sonunda sana bu filmin ne olduğunu, alkışlarla, perdeler açıldığında, tataaaaaa müziği eşliğinde söylemeyeceğim, çünkü bunun hiçbir önemi yok. Beni şahsen tanıyorsan da yarın bana neydi peki o film diye de lütfen sorma, muhtemelen söylemeyeceğim. Filmi zaten ben de önceden izledim, üstelik o zaman bana hiçbir şey söylememişti. Hakkını yemeyelim illa ki bir şeyler söylemiştir ama şimdi söylediği kadar keskin şeyler söylemediğine eminim en azından. Kerametin filmde değil, doğru zamanda doğru şeyleri duymak, görmek gerektiğinde aramak lazım demek istediğim. Duymam gereken şeyler öyle doğru zamanda ve öyle tesadüfen geldi ki karşıma.

Bir yılı biraz aşkın süredir insanların bana söylediği bir şeyler var. Bunları söyleyenlerden biri değilsen üzgünüm ama bana neler söylenip durduğunu da söylemeyeceğim. Sana hiçbir şey söylemeyeceksem neden bunları yazıyor olduğumu düşünüp sinirlenmeye başladıysan bekle. Ben o bana söylenen şeyleri bu bir yılın bir kısmında hiç dinlemedim, bir kısmında dinledim anlamadım, bir kısmında anladım işime gelmedi, işime geldiğinde uygulamaya geçemedim, geçtim gibi göründüm ne yaptığımı anlamadım. Velhasıl o döngüden çıkamadım. Çıkmanın yolu ne dinlemek, ne beklemekmiş. Anladım.

Ben bu gece filmde bana benzeyen birini gördüm, kendime dışardan baktım. O kıza söylediklerimin hepsini aslında kendime söylediğimi, söylemem gerektiğini farkettim. O mutlu sonda içimdeki varlığını unuttuğum gücü hissettim.

Ben hayatımın bugününde, 29 Temmuz 2013'ünde, gecenin üçünde çok güzel bir aydınlanma yaşadım. Öyle ki sokağa çıksam şimdi kilometrelerce yürüsem, koşsam hissetmem. Hislerim bir ses olsa İstanbul'un öbür yakası duyar. Hislerim bir tatlı olsa, istediğin kadar yer ama hiç kilo almazsın. Bir rüya olsa hemen geri uyumaya çalışırsın, devamı var mı diye merak ederek. Bir teknoloji olsa zaman makinesinin icat edilmediğine artık üzülmüyor olursun.

Yarın sabah da böyle hissediyor olmak için yazıyorum bunları. Senin için değilmiş gibi hissettirdiysem gerçekten üzgünüm. Belki okurken senin de hissedeceğin gibi, aman ne abartı, ne heyecan parçası diye düşüneceğim sabah ben de. Olsun. Bir düşün, Pazartesi'nin sevimsizliğinden sıyrılıp anlamaya çalış bir an için.

Bak sana gece gece çok içten, bana ait bir şey söyledim. Ama nolur, kimseye söyleme...